Bilim, en temel tanımıyla, evreni anlama ve açıklama çabasıdır. Bu çabanın motoru ise meraktır; karşılaşılan “problemleri” çözme arzusudur. Bilim felsefesi, bilimin bu temel işlevini nasıl yerine getirdiğini, yani problemleri nasıl tanımladığını, onlara nasıl çözümler ürettiğini ve bu çözümlerin geçerliliğini nasıl test ettiğini inceler.
Bilimdeki bir “problem”, günlük hayattakinden biraz farklıdır. Genellikle mevcut bir teori veya “paradigma” (Thomas Kuhn’un popülerleştirdiği terimle) ile gözlemlenen bir olgu arasındaki tutarsızlık, bir anomali veya açıklanamayan bir boşluktur. Bilim insanları bu anomalileri çözmek için sistematik bir süreç izler. İşte bilim felsefesinin ışığında bu adımlar:
1. Problemin (Anomalinin) Tanımlanması
Problem çözmenin ilk ve en kritik adımı, problemin kendisinin net bir şekilde tanımlanmasıdır. Bilimde bu, genellikle “normal bilim” sürecinde ortaya çıkar. Bilim insanları, Thomas Kuhn’a göre, mevcut paradigmaları dahilinde “bulmaca çözmekle” meşguldürler.
Ancak bazen bir bulmaca direniş gösterir. Mevcut teorinin öngörüleri, deney veya gözlem sonuçlarıyla uyuşmaz. Bu uyuşmazlık (anomali) fark edildiğinde, problem tanımlanmış olur. Örneğin, 19. yüzyılın sonlarında Merkür’ün yörüngesindeki küçük sapmalar, Newton fiziğinin çözemediği bir anomaliydi. Bu, Einstein’ın Genel Görelilik kuramının çözmesi gereken bir problem olarak tanımlandı.
2. Geçici Çözüm: Hipotez Oluşturma
Problem bir kez tanımlandıktan sonra, bilim insanları bu anomaliyi açıklayabilecek geçici, denenebilir iddialar öne sürerler. Buna “hipotez” denir. Hipotez, “Eğer… ise… o halde…” şeklinde formüle edilebilen, yaratıcı ama mantıksal bir önermedir.
Bu aşama, bilimsel yaratıcılığın zirvesidir. Bilim insanı, mevcut verileri ve teorileri kullanarak, problemi çözebilecek yeni bir mekanizma veya ilişki önerir. Önemli olan, bu hipotezin test edilebilir olmasıdır.
3. Sınama ve Yanlışlama Çabası
Bilim felsefecisi Karl Popper’a göre, bilimi bilim olmayandan ayıran temel özellik “doğrulanabilirlik” değil, “yanlışlanabilirlik”tir. Bir hipotezi bilimsel yapan şey, onun yanlış olduğunun kanıtlanabilme potansiyeline sahip olmasıdır.
Bu adımda bilim insanları, hipotezlerini doğrulamak için değil, aktif olarak onu çürütmek için deneyler ve gözlemler tasarlar. Hipotezden yola çıkarak öngörülerde bulunurlar (“Eğer hipotezim doğruysa, şu deneyi yaptığımda şu sonucu görmeliyim”).
Eğer deneyin sonucu, öngörüyü desteklemezse, hipotez yanlışlanır ve terk edilir veya ciddi şekilde değiştirilir. Eğer hipotez, sayısız ve titiz yanlışlama girişimine rağmen ayakta kalırsa, “güçlenir” ve geçici olarak kabul görür.
4. Değerlendirme ve Kuram Geliştirme
Yanlışlanamayan ve testleri başarıyla geçen hipotezler, daha geniş bir açıklama çerçevesine, yani bir “kurama” (teori) dönüşebilir. Bir kuram, tek bir olguyu değil, birbiriyle ilişkili birçok olguyu açıklayan, güçlü öngörülerde bulunabilen ve birden fazla hipotezi bünyesinde barındıran kapsamlı bir yapıdır.
Örneğin, plaka tektoniği kuramı, başlangıçta depremleri, volkanları ve kıtaların kaymasını açıklamak için öne sürülen çeşitli hipotezlerin bir araya gelmesi ve sürekli test edilip güçlenmesiyle oluşmuştur.
5. (Bazen) Radikal Çözüm: Paradigma Değişimi
Bazen bir anomali o kadar derindir ki, mevcut paradigma içinde hiçbir hipotez onu çözemez. Problem, sistemin kendisindedir. Thomas Kuhn’a göre bu durumlar “bilimsel krizlere” yol açar.
Bu krizler, ancak “bilimsel devrim” olarak adlandırılan radikal bir problem çözme eylemiyle aşılır. Bu, eski düşünce yapısının (paradigmanın) tamamen terk edilip, yerine dünyayı açıklamak için yepyeni bir kurallar dizisi sunan bir başkasının (örneğin, Newton fiziğinden Einstein fiziğine geçiş) benimsenmesidir. Bu, problemin çözülmesinin ötesinde, problemin anlamının bile değiştiği nihai bir adımdır.
Sonuç
Bilim felsefesi bize, bilimin “doğruları” biriktirdiği statik bir bilgi yığını değil, sürekli devam eden dinamik bir problem çözme süreci olduğunu gösterir. Bu süreç; anomalileri fark etmeyi, yaratıcı hipotezler kurmayı, bu hipotezleri acımasızca test etmeyi (Popper) ve bazen de tüm düşünce yapımızı kökten değiştirmeyi (Kuhn) içerir. Bilimin gücü, “kesin cevaplara” sahip olmasından değil, cevap arayışında kullandığı bu eleştirel ve kendini düzelten problem çözme yönteminden gelir.